II.ÜNİTE DESTAN DÖNEMİ-İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

Destan Dönemi-Mitler

İnsanların doğa olaylarına duydukları hayranlık, mitleri, masal ve destanları oluşturmuştur.

Mitler, ilkel insan topluluklarının evreni, dünyayı ve doğa olaylarını yorumlamak, henüz sırrını çözemedikleri hayatın ve evrenin çeşitli görüntülerini bir anlama bağlamak ihtiyatından doğmuş hikayelerdir.

Mitler destan döneminde ortaya çıkmıştır.

Destan döneminden bilimle evreni henüz anlayamayan insanların deprem, şimşek, yankı, rüzgar, uyku gibi doğal olaylara göç, savaş, işgal gibi sarsıcı olaylara düş yoluyla olağanüstü nitelikler kazandırmaları mitolojik ögeleri oluşturmuştur.

Destanlarda da mitolojik ögelerin etkisi vardır.

Destan dönemi bütün milletlerde yaşanmıştır.Bundan dolayı birbirinden uzak milletlerin destanlarında veya efsanelerinde aynı konular işlenmiştir.

Milletler, mitolojik motiflerle süsledikleri geçmişlerini destanlar yardımıyla ifade ederler.

Destan döneminde ayrıca, destanları oluşturan çekirden olaylar yaşanmıştır.

Türk-Yunan-İran-Çin Mitolojik Unsurları

bütün milletlerde benzer ve farklı mitolojik unsurlar görülür.

Bütün bu unsurlar evreni anlamak isteyen ilkel insanın arayışının ürünüdür.

Türk mitolojisinde bozkurt, ay, yıldız, su, ışık, ağaç, demir, Hayat Ağacı gibi doğayla ilişkili mitolojik unsurlar varken Yunan mitolojisinde insan ögesinin önemi dikkat çekmektedir. Zeus (Göğün,yıldırımın hükümdarı,tanrıların tanrısı),Posedion, Hades, Eros gibi tanrılar, insan biçimdedir ve yaşantı ve eylemleri insanlar tarafından bilinir. Çin mitolojisinde olağanüstü bir canlı olan ejderha ve dengeli etkileşimleriyle dünyanın varlıkların devamını sağlayan “Yin-Yang” olarak adlandırılan iki evrensel güç dikkat çekmektedir. İran mitolojisinde Rüstem, hükümdar Dahhak gibi olağanüstü özellikleri olan mitolojik karakterler ve Simurg, Huma gibi kuşlar öne çıkar.

Bir millete has özellikler taşıyan mitolojik unsurların yanında farklı milletlerde ortak özelliklere sahip mitolojik unsurlar da görülür. Örneğin Yunan mitolojisindeki eşsiz ve yenilmez kahraman örneği olan Herkül’le İran mitolojisindeki Rüstem normal bir insanın gücünün çok ötesindeki özellikleriyle benzerlik taşır. Bununla birlikte Türk mitolojisinde tanrı, soğuktan donmak üzere olan insanlara acıdığı için “ateş”ı verirken Yunan mitolojisinde tanrılar insanların donmasına seyirci kalır ve ateşi insanlara vermezler, Promete, ateşi tanrılardan çalarak insanlığa hediye eder.

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatının Genel Özellikleri

bilinmeyen dönemlerde başlayan bu dönem, 11.yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.

Yabancı etkilerden uzak kalmış bir edebiyat dönemidir.

Dönemin oluşumundan Şamanizm, Maniheizm ve Budizm gibi dinlerin etkisi vardır.

Biçim, ölçü vedil bakımından tamamen yerli (milli) özellikler taşır.

Göçebe kültüre ait bir edebiyattır.

Yazılı eser çok azdır; genellikle sözlü bir edebiyattır.

Aşk, doğa sevgisi ve kahramanlık konuları işlenmiştir.

Yabancı sözcüklere hemen hemen hiç rastlamayan bir öz Türkçe ile oluşturulmuştur.

Çoğunlukla anonim ürünleri içerir.

İslamiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatı sözlü ve yazılı olmak üzere iki bölümde incelenir:

A.Sözlü Türk Edebiyatı

Bu dönem “destanlar dönemi” olarak da anılır.

Mitolojik dönemde oluşmaya başlamıştır.

Sözlü edebiyat ürünleri dönemin zihniyetini ve yaşama biçimi yansıtır.

Türklerin yazıyı kullanmadan önceki ürünleri kapsar.

Sözlü edebiyat döneminde kavmi özellikler görülür.

Sözlü ürünlerin ortaya çıkmasında dini törenler etkilidir.

Şiirler, sığır adı verilen av törenlerinde, yuğ adı verilen yas törenlerinde ve şölen adı verilen toplu ziyafetlerde söylenmiştir.

Ürünler, ozan, şaman, kam, baksı, oyun adları alan büyücü, şair, din adamları tarafından söylenmiştir.

Ürünler sözlü ve manzum olarak söylenmiştir.

Nazım birimi olarak dörtlük, ölçü olarak hece kullanmıştır.

Genellikle yarım uyak kullanılmıştır.

Aşk, doğa sevgisi, kahramanlık, ölüm gibi konular işlenmiştir.

Anonim olan ürünler sade bir Türkçeyle söylenmiştir.

Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügat-it Türk adlı eserlerinde ilk kez bu dönem ürünlerini derlemiş ve yazıya geçirmiştir.

SÖZLÜ DÖNEM EDEBİYATI ÜRÜNLERİ

İslamiyet öncesi sözlü dönem ürünleri koşuk,sagu,sav ve destanlardan oluşur.

Koşuk

Aşk, yiğitlik, doğa sevgisi konularında söylenmiştir.

Şölenlerde kopuz eşliğinde söylenen şiirlerdir.

7’li hece ölçüsüyle söylenir.

Kafiye şeması aaab’dir.

İslamiyet’ten sonra “koşma” adını almıştır.

Biçim ve içerik bakımından koşmaya benzer.

Koşuklar ilk kez Kaşgarlı Mahmut tarafından Divanü Lügati’t Türk’te yazıya geçirilmiştir.

Örnek:

Üdiğ mini komıttı

Sakınç manga yamıttı

Könglüm angar emitti

Yüzüm mening sargarur

Günümüz Türkçesiyle:

Aşk beni coşturdu ve heyecanlandırdı

Dert bana geldi ve bende toplandı

Gönlüm o güzele meyletti;

Yüzüm o yüzden sararıyor

Sagu

Yuğ törenlerinde, ölen kişinin ardından söylenir.

7’li hece ölçüsüyle söylenir.

Kafiye şeması aaab’dir.

Ölenin dürüstlüğü, faziletleri anlatılır.

İslamiyet’ten sonra divan şiirinde “mersiye”, halk şiirinde “ağıt” adını alır.

Örnek:

Ödlek arığ kevredi

Yunçığ yavuz tovradı

Erdem yeme sevredi

Ajun beği çertilür

Günümüz Türkçesiyle:

Devir iyice kötüleşti

Sefil ve kötüler güçlenip kuvvetlendi

Edep ve erden iyice azaldıİ

Çünkü dünyanın beyi yok oldu

Sav

Bugünkü atasözlerinin ilk halidir.

Yaşamla, toplumla, insan doğasıyla ilgili öğütler verilir.

Divan edebiyatında “darb-ı mesel” adını alır.

Örnek:

ermegüge bulut yük olur. (Tembele bulut yük olur.)

Destan

Destanlar henüz aklın ve bilimin toplum hayatına tam anlamıyla hâkim olmadığı ilk çağlarda ortaya çıkmış sözlü edebiyat ürünleridir. Milletleri derinden etkileyen tarihî ve sosyal olayları anlatan edebî eserlere destan adı verildiğini biliyoruz. Bu tür edebî eserler deprem, bulaşıcı hastalık, kuraklık, kıtlık, yangın, göçler, savaşlar ve istilâlar gibi önemli olayların etkisiyle tarihin eski çağlarında meydana gelmiştir.

Destanlar üç safhada oluşur:

Doğuş Safhası: Bu safhada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihî ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevî kahramanlar görülür.

Yayılma Safhası: Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır. Böylece bölgeden bölgeye ve nesilden nesle geçer.

Derleme (yazıya geçirme) Safhası: Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün hâlinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.

Destan Çeşitleri

  1. Tabii (Doğal) Destan: Toplumun ortak malı olan ve birtakım olaylar sonucu kendiliğinden en oluşan destanlardır. Örnek: Oğuz Kağan Destanı

  2. Yapma (Yapay) Destanlar: Bir şairin, toplumu etkileyen herhangi bir olayı tabiî destanlara benzeterek söylemesi sonucu oluşan destanlardır. Örnek: Üç Şehitler Destanı – Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Destanların Genel Özellikleri

  • Anonimdirler.

  • Genellikle manzumdurlar. Az olmakla beraber nazım-nesir karışık olan destanlar da vardır. Bazıları, manzum şekilleri unutularak günümüze nesir hâlinde ulaşmıştır.

  • Olağan ve olağanüstü olaylar iç içedir.

  • Destan kahramanları olağanüstü özelliklere sahiptir.

  • Destanlar, tarihî ve sosyal olaylardan doğarlar. Bu eserlerde genellikle, yiğitlik, aşk, dostluk, ölüm ve yurt sevgisi gibi temalar işlenir.

  • Bir edebiyat türü olan destan, zamanla asıl anlamını yitirmiş, âşık edebiyatında savaşları, ünlü kişileri, gülünç olayları anlatan eserlere de destan denilmiştir.

Türk destanları, İslamiyet’ten önceki destanlar ve İslamiyet’ten sonraki destanlar olmak üzere ikiye ayrılır.

İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK DESTANLARI

İSLAMİYETTEN SONRAKİ TÜRK DESTANLARI

Yazılı Edebiyat (Göktürk Yazıtları, Uygur Metinleri)

Bu dönem Göktürkler ve Uygur dönemi eserlerini kapsar. Mezar taşlarından oluşan kitabeler ile Uygur hanlıklarından kalan ve daha çok Buda ile Mani dinlerine ait eserler vardır.

Yazıtlara “bengü taşlar” da denmektedir. Bengü taş; ebedî, sonsuz taş demektir. Özellikle kağanların ve devletin ileri gelenlerinin ölümünden sonra, onlar adına bir anıt yaptırmak, Göktürklerde bir gelenek hâlini almıştır. Diktirilen taşlar üzerine kağanlar istediklerini yazmış, bütün milletin ona göre davranmasını istemişlerdir. Kağanlar, bu sözlerin taşlar üzerinde ebedî olarak kalacağını ve Türk milletinin sonsuza kadar bunlardan ders alacağını düşünmüşlerdir. Göktürklerden sonra Uygurlar bu geleneği devam ettirmişlerdir.

Bu yazıtlar bulundukları yerlere göre dört grupta toplanır: Moğolistan, Yenisey, Talaş ve Kazakistan bengü taşları. Bunlar içinde Moğolistan’da bulunan Göktürklere ait Orhun Anıtları ve Uygurlara ait Yenisey Yazıtları önemlidir. Bu dönemi Göktürk ve Uygur dönemi eserleri olarak iki grupta inceleyebiliriz:

1. Göktürk (Orhun) Yazıtları

Tonyukuk abidesiKül Tigin Yazıtı (Göktürk Kitabeleri)tongquq2

Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri), Göktürklerin ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma, yazılı, dikilitaşlardır. Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen bu anıtlar konu ve dil bakımından önemli eserlerdir. Abidelerin yazarı Yollug Tigin’dir. Doğu Göktürk tarihi ile ilgili bilgiler içerir. Söylev türündedir. Türk tarihi, Türk toplumunun yaşam biçimi, dünya görüşü ile ilgili bilgiler içerir. Kitabelerin bir yüzü Göktürk alfabesiyle, bir yüzü Çince yazılmıştır. Kitabeleri 1893′te Wilhelm Thomsen çözmüştür.

Orhun Abidelerinin yazıldığı Göktürk alfabesi 38 harflidir. Bu alfabede 4 sesli. 9 birleşik. 25 de sessiz harf bulunmaktadır. Göktürk alfabesi, Türklerin ulusal alfabesidir. Göktürk yazısı sağdan sola, yukarıdan aşağıya doğru bitiştirilmeden yazılır. Sözcükleri ayırmak için genellikle iki nokta konur.

Kül Tigin ve Bilge Kağan anıtlarında metinler, yukarıdan aşağıya doğru yazılmış ve satırlar sağdan sola doğru dizilmiştir. Göktürk alfabesi, büyük ünlü (sesli) uyumu dikkate alınarak düzenlenmiş bir alfabedir.

Tonyukuk Anıtı: 724-726 yılları arasında dikilmiştir. Bu anıtı diktiren ve üzerindeki yazılan yazdıran Bilge Tonyukuk’tur. Anıtta Türk milletinin Çin tutsaklığından kurtuluşu ve İlteriş Kağan zamanında Göktürklerin Oğuzlarla, Kırgızlarla ve Çinlilerle yaptığı savaşlar anlatılmakta; bütün bu olaylarda Bilge Tonyukuk un rolü özellikle belirtilmektedir.

Bilge Tonyukuk, başvezirlik ve başkumandanlık yapmış olan büyük bir siyasetçidir. Göktürk devletinin politikasına uzun zaman yön vermiş, akıllı ve hikmet sahibi bir devlet adamıdır. Bilge Tonyukuk, aynı zamanda edebiyatımıza hatıra türünün ilk temsilcisi ve ilk Türk tarihçisidir. İki parça hâlindeki anıtında, içinde bulunduğu olayları sade ve sanatsız bir şekilde, halk diliyle anlatmıştır. Olayları sözü uzatmadan, ana çizgileriyle vermiş; yeri geldikçe milletin ders alması için öğütlerde bulunmuştur. Zaman zaman atasözlerine ve deyimlere başvurmuştur.

Kültigin Anıtı:732′de Türk kağanı Kültigin için Yollug Tigin tarafından yazılmıştır. Anıtta kağanın ölümü ve adına düzenlenen yas töreni anlatılmıştır.

Bilge Kağan Anıtı: 735′te dikilmiştir. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Anıtta Bilge Kağan’ın ağzından devletin nasıl büyüdüğü anlatılmıştır.

Göktürk Yazıtlarının Önemi ve Özellikleri

  • Göktürk Yazıtlarını (Orhun Abideleri), Türkçenin yazılı en eski kaynağıdır.

  • Günümüzün birçok sözcüğü, ilk haliyle bu yapıtlardadır.

  • Bu yazıtlar, Türk tarihine ışık tutan önemli belgelerdir.

  • Göktürk Yazıtları, bir hakanın, halkına hesap vermesi, halkın devlete, millete karşı görevlerinin hatırlatılması, düşmanın entrikalarına nasıl karşılık verileceğinden söz edilmesi ve Türklerin yüksek ahlak ve seciyesinin anlatılması açısından önemlidir.

  • Bu anıtlar Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metindir. Türk tarihinin taşlar üzerine yazılmış ilk belgesidir.

  • Türk hitabet sanatının erişilmez bir şaheseridir.

  • Yalın Türkçenin önemli örnekleridir.

  • Türk dilinin kaynağı, Türk yazı dilinin başlangıcının bilinmeyen dönemlere kadar gittiğinin delilidir.

  • Eski Türkçe döneminin en önemli eserleridir.

  • Türk dilinin ilk yazılı belgeleridir.

  • II. Göktürk (Kutluk) devleti döneminde dikilmiş olup, I. Göktürk devletinin tarihi anlatılır.

  • İlk siyasetname örneğidir.

  • İçinde “Türk” kelimesinin geçtiği ilk metindir.

  • 38 harften oluşan Göktürk alfabesi ile yazılmıştır.

  • Günümüzde Moğolistan sınırları içerisindedir.

  • Yazarı Yolluğ Tigin’dir.

  • “Türk” adının geçtiği ilk yazılı belge ve Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri olan Göktürk abidelerindeki yazılar 1893 yılında Prof. Thomsen ve Radloff tarafından okunmuştur.

Göktürk Yazıtlarının Dil Özellikleri

  • Göktürk yazıtlarındaki düzyazı, o zamanki Türkçenin en yüksek anlatım özelliklerini taşır.

  • Şiirsel bir anlatımla oluşturulmuştur.

  • Bugünkü düzyazıya örnek olacak bir cümle yapısı; duru, açık, yalın, destansı bir söyleyişi vardır.

  • Dil, yabancı etkilerden uzaktır.

Göktürk Yazıtlarının Bulunduğu Yer

Orhun Yazıtları, Moğolistan’ın kuzeyinde, Baykal gölünün güneyinde, Orhun ırmağı vadisindeki Kocho Tsaidam Gölü yakınlarındadır. Bu yazıtlardan Kül Tigin ve Bilge Kağan Anıtları, Kocho Tsaidam bölgesindeki Orhun Irmağı civarında; Bilge Tonyukuk Anıtları ise, Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarından yaklaşık 360 km uzakta, Tola Irmağı’nın yukarı yatağındaki Bayn Tsokto (Bayn Çokto) bölgesindedir.

Bilge Kağan Anıtı’nın Doğu Cephesinden

Biriye Tabgaç budun yağı ermiş. Yırıya Baz Kağan Tokuz Oğuz budun yağı ermiş. Kırkız Kunkan Otuz Tatar Kıtany Tatabı kop yağı ermiş. Kangım kağan bunca … kırk artukı yiti yolı sülemiş, yigirmiş süngüş süngüşmiş. Tengri yarlıkaduk üçün illigig ilsiretmiş, kaganlıgıg kagansıratmış, yagıg baz kılmış, tizligig sökürmiş, başlıgıg yükündürmiş. Kangım kağan anca ilig törüg kazganıp uça barmış.

Türkiye Türkçesi’yle

Güneyde Çin milleti düşman imiş, Kuzeyde Baz Kağan. Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan bunca … kırk yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, düşmanı tâbi kılmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam Kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş.

2. Uygur Metinleri

Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan Uygur hanlıklarından kalma eserlerdir. Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar Turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında “kökünç” denilen bir tür ilkel tiyatro eserleri de vardır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmışlardır.

Uygurlara ait metinler, üslup ve hikâye ediş bakımından Göktürk Yazıtlarına benzer. Ancak Kül Tigin ve Bilge Kağan Anıtı’ndaki yüksek heyecan, millî şuur ve lirizm Uygurlara ait yazıtlarda pek görülmez. Uygur yazıtları çoğunlukla mezar taşı olarak dikilmiştir.

Bu taşların bazıları birkaç kelimelik, çoğu 5-10 satırlıktır. İçlerinde 10 satırı geçenleri de vardır. Yenisey bengü taşları sade ve abartısız bir dille yazılmıştır. Çoğunlukla yazıt sahibinin kendi ağzından kısa özgeçmişi ve aile bireylerine, akrabalarına, arkadaşlarına, hükümdarına, ülkesine ve milletine doyamadan bu dünyadan ayrıldığını anlattığı yazıtlarda oldukça içten bir söyleyiş vardır.

Uygurlara ait yazıtlardan ilki, Uygurların ikinci hükümdarı Moyunçur adına dikilmiştir. Moğolistan’ın Sine Usu Gölü civarında bulunan yazıt, Kutlug Bilge Kül ve Moyunçur devirlerinden bahsetmektedir.

Uygurların ikinci devresinde ortaya konan eserlerde, önemli değişiklikler görülür. Her şeyden önce Göktürk yazısı bırakılmış, Soğd alfabesiyle eserler verilmiştir. Bu devirde daha çok Budizm ve Manihaizm dinlerine ait eserler ağır basmaktadır.

Bunlardan başka Altun Yaruk ile İki Kardeş Hikâyesi, özel bir değere sahiptir. Altun Yaruk’ta Budizm inancının temel kurallarından söz edilmektedir. Sekiz Yükmek adını taşıyan metin, kelime zenginliği bakımından dikkati çekmektedir. Metinde açık bir ifade hâkimdir.

Yorum bırakın